Demokrasi düşmanı olan darbelerden maalesef
ülkemizde nasibini almıştır. Ve bu olumsuzluklar maalesef gençlere yansımıştır.
Bu yansıma da görüş bildirememe, asosyal olma, yeniliklerle birlikte gelişememe
ve sosyokültürel pasiflik almış başını gitmiştir. Görüş ayrılığından doğan
düşmanca yaklaşımlar, anlayışsızlık ve empati kuramama bu cennet vatanın
kanayan yarası olmuştur.
İşte bu noktada büyüklerin başaramadığını
gençler büyük bir cesaret ve erdem göstererek farklı seslerle farklı desenleri
bir kapta yani bir platformda toplayıp kırmadan, dökmeden, ötekileştirmeden
ortak payda da yani gençliğin ferah ve refah seviyesinde yaşamasını öngören bir
ülke olma yolunda neler yapılmalı ya da neler yapılmamalı sorularına yanıt
vereceğimizin ve bu konuda fikir alış-verişleri ile daha güzel sonuçlara
ulaşmayı görev bilineceğinin tüm gençlere aşılanması gerekmektedir. Dolayısıyla
her ne kadar gazeteciliğin temel kanunu gibi gözüken 5N 1K sorularına, hayatın
tüm alanında cevap aramalıyız. Bunlardan biride gençlerin geleceğine yönelik
olmalı. Bu soruların içinde yanıt olarak yer alan tarihimizi tanımak ve
tanıtmak, bunun sonucunda dersler çıkararak geleceğe yönelik kendi neslimizi ve
bizden sonraki nesilleri ilim-irfan çerçevesinde, sanat sevgisi kazandırırken, topluma
faydalı birer genç olma yolunda nasıl ilerlenebilirliği bulmak ana gayemiz olmalıdır.
Türkiye'de ilkokullarda çevre temizliği dersi verilirken önce herkes kendi evinin
kapısının önünü temizlemelidir sonra sokağına ve mahallesine gereken hassasiyet
gösterilmelidir denirdi. Bundan hareketle, gençliğin aktif bir gençlik olmasıda
yerelde başlamalıdır. Mahallesinden, şehrine ve oradan tüm yurda yayılan bir ağ
oluşturulmalıdır bu ağ oluşturulurken sadece sportif ya da kültürel faaliyetler
olmamalı o bölgenin diğer sorunları ile de ilgilenmeli, gençlerin görüşlerine
yer verilmelidir. Bu sadece gençlik meclisi veya ayrı bir zümre ile
sınırlandırılmamalı, her görüşten gencinde yer alabileceği aylık veya belli periyotlarla
oluşturulacak yerel gençlik toplantıları düzenlenmelidir ve orada çevresel, bilimsel,
mimari her konu (gündemde ne tartışılıyor ise) o zirvedeki gençler ile istişare
edilmelidir. Ancak burada şuna çok ama çok dikkat edilmelidir ki, söz konusu
toplantıya katılacak arkadaşlardan kesinlikle siyasi propaganda vs. bir hale
dönüştürülmemesi önemle rica edilmeli ve uyarılmalıdır. Aksi olduğunda ise
maalesef dostane bir havada kurulan arkadaşlıklar veya ilişkiler bu toplantının
sağlıksız ve siyasi bir buluşma olmasının yolunu açar. Ancak şu da bir
gerçektir ki, etrafımıza baktığımızda ülkemizin gençliği farklı seslerde ve
görüşlerde de olsa ortak payda da buluşmanın yolunu, büyüklerden daha güzel bir
şekilde başarıyorlar.
Ülkemizde işe başlama ne yazık ki, bir eğitim kurumundan diplomayı
aldıktan sonra başlanılabilirliği göstermektedir, ama sınırlarımızın dışına
çıktığımızda öğrencilerinde kendi girişimleri ile şirket kurabildikleri (gerekli
yasal düzenlemeler ile) ve az-çok demeden bir gelir elde ettikleri hatta
istihdama katkı sağladığı bellidir. Aynı durum bizim ülkemizde ender bir
durumdur. Öğrencilik hayatında aklına gelen bir girişimcilik maalesef eğitim
sonrasına erteleniyor. Çünkü maddi-manevi destek çok az, burada görev
Ticaret&Sanayi Odalarına düşüyor. Dediğim gibi gerekli yasal düzenlemeler
ile yani bunlar karşılıksız kredi miktarlarından tutunda, sektörde o işten
yararlanabilecek olanları buluşturma vs. organizasyonlar ile öğrencilerinde
hayata mezun olmalarını beklemeden atılabilmelerinin önünü açmak gerekir.
Bunun yanında mesleki odalarla birlikte yerelde bulunan
ticaret&sanayi odaları ve üniversitenin aktif üçlü mekanizmalarını çalıştırılması
gerekir.
Bunlar, sektöre kalifiyeli eleman yetiştirmenin bir ayağı olarak teorik
bilgilerin uygulamalar ile birleştirilmesi sonucunda öğrencinin staj hakkı
aktif şeklide sağlanmalıdır. Bölgede bulunan meslek liseleri ve üniversite
öğrencileri mesleki-sektörel ulusal fuarlara gitmesi sağlanmalıdır. Hatta belli
bir ders başarı hedefini tutturabilen üniversite öğrencileri (yerelde) sektörel
uluslararası fuarlara götürülmelidir ki, ufukları açılsın.
Konuların aydınlatılmasında aslında gençliğin de okuması arttırılmalıdır.
Ülkemizde kitap okuma oranı yaklaşık %5 iken, TV izleme oranı ise %95’lerde. Bu
acı istatiksel bilgi tüm sorunların sebebidir bence. Etrafımızda ki arkadaşlara
en son okuduğun kitap ne dediğimizde aldığımız cevap: “Cin Ali” belki latifeli
bir yaklaşım gibi görünsede acı olan ilköğretim sonrası hiç ama hiç kitap
okumadığını söyleyenlerin olması. Buna naçizane önerim ise yerel bazda resmi ve
özel sektörlerin ortak bir organizasyonu ile yaşlara göre üç ayrı kategoride
aylık kitap okuma yarışmaları düzenlenmelidir. Bu sayede söz konusu ödül için
ister istemez bir yarış, bir okuma hırsı ortaya çıkarılmış olacaktır. Kaldı ki,
sürekli olmasada bi r defaya mahsus bunu
yapan şehirlerimiz var ve o bölgede bahsi geçen kitabın satış rekoru kırdığıda
aşikardır. İşte burada da şuna dikkat edilmelidir ki, kitap okuma yarışması
yapılırken kitap seçimi aklıselimle ve yarışma komitesinin ortak görüşünün
yanında halka uygunluğuda önem arz etmektedir ve son olarakta yazar-yayınevi
desteğide unutulmamalıdır. Yarışmaya güvenin olması için değerlendirmelerinde
şeffaf olması gerekir.
Bu ve bunun gibi daha nice fikirlerin ortaya atılması adına yerel basın
ve ulusal basında siyasi-ekonomi sayfalarının yanında tam sayfa gençlik
bölümünde genç kalemlere yer verilmelidir.
Artık gençler, gelecek için değil, içinde bulunduğumuz zamanda her alanda “Biz de varız”
diyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder